Yakup Buğrahan SEVDİ yazdı.

Hukuki Destek Almak İçin Formu Doldur!

Kategoriler

Tarih ve Etiket

Adli Kontrol Kararı Ceza Muhakemesi Sistemindeki Yeri ve Önemi

Adli kontrol, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ile Türk ceza muhakemesi sistemine dahil edilmiş, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik önemli bir koruma tedbiridir. Bu kurumun temel amacı, şüpheli veya sanığın tutuklanmasının yol açabileceği ağır kısıtlamaları önlemek ve yargılama süresince kişiyi sosyal hayat içerisinde denetim altında tutmaktır. Bu yönüyle, tutuklama tedbirine alternatif, daha hafif bir seçenek olarak tasarlanmıştır ve CMK’nın 109. maddesi ile devamındaki hükümlerde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Adli kontrol, Anayasa’nın 19. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 5. maddesi ile güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının korunmasında kritik bir rol oynamaktadır. Bu tedbirin uygulanmasındaki temel hedef, ceza muhakemesinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesini sağlamak, şüpheli veya sanığın kaçmasını engellemek, delilleri karartmasını ya da tanıklar üzerinde baskı kurmasını önlemek ve nihayetinde yargılama sonucunda verilebilecek olası bir cezanın infazını güvence altına almaktır. Adli kontrol, kişinin özgürlüğünden tamamen yoksun bırakılmasını engelleyerek, yargılama süresince bireyin hayatına daha az müdahale etmeyi amaçlar.

Adli Kontrol Kararının Tutuklama Tedbirine Alternatif Olması Niteliği ve Ölçülülük İlkesi

Adli kontrol, tutuklama nedenlerinin varlığı halinde dahi tutuklama yerine uygulanabilen bir tedbir olarak öne çıkar. Bu durum, ceza muhakemesi hukukunun temel ilkelerinden biri olan “ölçülülük (orantılılık) ilkesi”nin somut bir yansımasıdır. Ölçülülük(orantılılık) ilkesi, temel hak ve özgürlüklere yapılacak müdahalelerin, ulaşılmak istenen amaca elverişli, gerekli ve orantılı olmasını gerektirir. Suç şüphesi ve tutuklama nedenleri mevcut olsa bile, daha hafif bir tedbir olan adli kontrol kararı ile aynı amaca ulaşılabilecekse, kişinin özgürlüğünü daha fazla kısıtlayan tutuklama yerine adli kontrol kararı verilmelidir. 

CMK’nın 101/2-d maddesi, tutuklama kararında adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağının somut olgularla gerekçelendirilmesini zorunlu kılarak, bu önceliği açıkça vurgulamaktadır. Bu hüküm, yargı mercilerinin tutuklama kararı vermeden önce adli kontrol seçeneklerini titizlikle değerlendirmesi gerektiğini belirtir. Adli kontrol, tutuklama gibi geçici ve ihtiyari bir tedbirdir; bir ceza veya cezanın infaz aracı değildir. Ceza muhakemesinin temel prensiplerinden biri olan masumiyet karinesi gereği, yargılama süresince kişinin özgürlüğünün en az kısıtlanması esastır. Bu doğrultuda, tutuklama kararına alternatif olarak uygulanan adli kontrol kararları tutuklama kararına nispeten kişiyi hürriyetinden daha az yoksun bıraksa da; adli kontrol kararı verilirken de azami özen gösterilmelidir. 

Teoride ve Uygulamada Ölçülülük İlkesi

Yasal düzenlemeler ve hukuki doktrin, ölçülülük ilkesini ve adli kontrolün tutuklamaya göre önceliğini açıkça belirtirken, yargı pratiğinde bu ilkenin uygulanmasında bazı sorunlar yaşanmaktadır. CMK’nın 101/2-d ve 100/1 maddeleri, tutuklama kararında adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağının somut olgularla gerekçelendirilmesini ve tutuklamanın ölçülü olmasını şart koşar. Adli kontrol de tutuklama nedenleri varsa uygulanır. Doktrin ve Yargıtay kararları, tutuklamanın istisnai bir tedbir olduğunu, aslolanın tutuksuz yargılama olduğunu ve adli kontrolün öncelikli olarak değerlendirilmesi gerektiğini sürekli vurgulamaktadır.

Ancak uygulamada, özellikle CMK m.100/3’te yer alan “katalog suçlar” için verilen tutuklama kararlarının sıklıkla “genel geçer, basmakalıp ve bireyselleştirilmemiş soyut” gerekçelerle verildiği ve adli kontrol kararı verilmesi ihtimalinin göz ardı edildiği görülmektedir. Bu durum, yasal düzenlemelerin ruhu ile yargı pratiğinin çeliştiği bir tablo ortaya koymaktadır. Yargı mercilerinin, yasal ve anayasal yükümlülüklerine rağmen, tutuklamayı bir “cezalandırma ve hüküm olmaksızın infaz yöntemi” olarak kullandığı yönünde eleştiriler giderek artmaktadır. Bu çelişki, bireylerin özgürlük ve güvenlik hakkının keyfi olarak kısıtlanması riskini artırmakta, adil yargılanma hakkını zedelemekte ve Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilen ihlal kararlarının temel nedenlerinden birini oluşturmaktadır.

II. Adli Kontrol Kararı

A. Adli Kontrol Kararının Tanımı ve Hukuki Niteliği

Adli kontrol kararı, ceza muhakemesi sürecinde şüpheli veya sanık hakkında uygulanan bir koruma tedbiridir. Bu tedbir, henüz kesin bir mahkumiyet hükmü bulunmayan, ancak kuvvetli suç şüphesi altında olan kişinin özgürlüğünü tamamen kısıtlamadan, belirli yükümlülükler altına alınması suretiyle denetim altında tutulmasını sağlar. Adli kontrol kararının temel amacı, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesini temin etmek, şüpheli veya sanığın kaçmasını engellemek, delilleri karartmasını veya tanıklar üzerinde baskı kurmasını önlemek ve nihayetinde yargılama sonucunda verilebilecek olası bir cezanın infazını güvence altına almaktır.

Adli kontrol kararı, tutuklama gibi geçici bir nitelik taşır; yani, dayandığı sebepler ortadan kalktığında kendiliğinden sona ermesi gerekmektedir. Tedbirin uygulanması ihtiyari olup, hakim veya mahkeme, tutuklama şartları oluşsa bile adli kontrol kararı verme konusunda geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Bu takdir yetkisi, ceza yargılamasında tutuksuz ve adli kontrol kararı olmadan yargılamanın asıl, tutukluluğun ve adli kontrol kararının ise istisna olduğu ilkesinin bir sonucudur. Ayrıca, ceza hukukunun geneline hakim olan şahsilik ilkesi gereği, adli kontrol kararı yalnızca şüpheli veya sanık hakkında verilebilir; bu statüde olmayan kişilere karşı adli kontrol tedbirine başvurulamaz.  Adli kontrol kararı, bir ceza mahkumiyeti kararı veya kesinleşmiş bir mahkeme kararı ile hükmedilen başka bir hüküm çeşidi değildir ve adli sicil kaydına (sabıka kaydına) işlenmez.

B. Adli Kontrol Kararı Verilmesinin Şartları (CMK m.109)

Adli kontrol kararı verilebilmesi için, tutuklamada aranan şartlara paralel olarak belirli koşulların bir arada bulunması zorunludur.

  • Kuvvetli Suç Şüphesinin Varlığı ve Somut Delil Gerekliliği: Adli kontrol kararı verilebilmesi için, şüpheli veya sanığın suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin bulunması şarttır. Basit veya soyut bir şüphe yeterli değildir; halihazırda dosyada yer alan delillerin ciddi ve ikna edici nitelikte olması, kişinin mahkum olma ihtimalinin yüksek olduğunu göstermesi gerekir.
  • Tutuklama Nedenlerinin Varlığı (CMK m.100 ile İlişkisi): Adli kontrol, tutuklama sebeplerinin varlığı halinde uygulanan bir tedbirdir. CMK m.100’de belirtilen tutuklama nedenleri(buraya bağlantı ver), adli kontrol için de geçerlidir. Bu nedenler şunları içerir:
  • Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması.
  • Şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme ya da tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması.
  • Bazı suç tiplerinde (katalog suçlar)(katalog suçlarla ilgili yazı hazırla) tutuklama nedeninin var sayılması. Bu suçlar, kanunda açıkça listelenmiş olup, bu suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe bulunması halinde adli kontrol de gündeme gelebilir.
  • Adli Kontrolün Tutuklamaya Göre Önceliği ve Yetersiz Kalacağının Gerekçelendirilmesi: Adli kontrol, tutuklamanın bir alternatifi olarak, tutuklama şartları oluşsa bile öncelikle değerlendirilmesi gereken bir tedbirdir. Tutuklama kararı verilirken, adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağının somut olgularla gerekçelendirilmesi yasal bir zorunluluktur. Bu gereklilik, ölçülülük ilkesinin bir yansımasıdır ve yargı mercilerinin, kişinin özgürlüğünü kısıtlamadan önce daha hafif tedbirlere başvurmasını zorunlu kılar.

 

C. Adli Kontrol Tedbirleri ve Çeşitleri (CMK m.109/3)

CMK m.109/3, şüpheli veya sanığın tabi tutulabileceği çeşitli adli kontrol yükümlülüklerini ayrıntılı olarak sıralamıştır. Bu tedbirler, kişinin özgürlüğünü tamamen kısıtlamadan, belirli denetimler altında tutulmasını amaçlar.

  • Yurtdışına Çıkış Yasağı: Uygulamada en sık karşılaşılan adli kontrol tedbirlerinden biridir. Bu karar alındığında, UYAP sistemi üzerinden tüm yurtdışı çıkış noktalarına (havalimanı, gümrük) derhal bildirim yapılır. Bu tedbir, kaçma şüphesini bertaraf etmeye yönelik en yaygın uygulamadır.
  • İmza Yükümlülüğü ve Belirli Yerlere Başvurma: Hakim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak (imza atmak) şeklinde uygulanır. Bu yükümlülük, kişinin denetim altında olduğunu ve yargılamadan kaçmadığını göstermeyi amaçlar.
  • Konutunu Terk Etmeme (Ev Hapsi): Şüphelinin veya sanığın konutunu terk etmemesini öngören bir tedbirdir. Bu tedbir altında geçen her iki gün, cezanın mahsubunda bir gün olarak dikkate alınır. Bu durum, ev hapsinin fiilen bir “yarı-tutukluluk” hali olduğunu ve yasa koyucunun bu tedbiri tutuklamaya yakın bir ağırlıkta gördüğünü gösterir. Ev hapsinin yaygınlaşması, mahkemelerin tutuklama yerine daha “insancıl” bir alternatif sunarken, aslında kişinin özgürlüğünü önemli ölçüde kısıtlamaya devam ettiğini düşündürmektedir. Özellikle uzun süreli ev hapsi kararları, AİHM ve Anayasa Mahkemesi denetimine tabi olabilecek bir alanı işaret etmektedir.
  • Diğer Yükümlülükler:
  • Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek veya belirlenen yer/bölgelere gitmemek.
  • Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde sürücü belgesini teslim etmek.
  • Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla tedavi veya muayene tedbirlerine tabi olmak.
  • Güvence bedeli (kefalet) yatırmak.
  • Silah bulunduramamak veya taşıyamamak.
  • Suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak.
  • Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.
  • Belirlenen kişi ve kuruluşlarla ilişki kurmamak.
  • Hakimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde mesleki uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
  • Elektronik kelepçe takılması. Elektronik kelepçe açılırsa sistem alarm vermekte ve adli kontrol kararının ihlali kabul edilmektedir. Bu durumda kişinin tutuklanması söz konusu olabilir.

Tablo: Adli Kontrol Tedbirleri (CMK m.109/3)

CMK m.109/3 BentAdli Kontrol TedbiriAçıklama
a)Yurtdışına çıkamamakŞüpheli/sanığın ülke dışına çıkmasını engeller. Uygulamada en sık karşılaşılan tedbirdir.
b)Hakim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmakBelirli aralıklarla karakola imza vermek gibi yükümlülükler.
c)Hakimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymakYargılama sürecinde mesleki veya eğitimle ilgili denetimler.
d)Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde sürücü belgesini teslim etmekBelirli araçları kullanma yasağı, trafik güvenliğini sağlamaya yönelik olabilir.
e)Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmekMadde bağımlılığı olan şüpheli/sanıklar için tedavi yükümlülüğü.
f)Güvence bedeli yatırmakŞüpheli/sanığın yargılamadan kaçmasını veya delilleri karartmasını önlemek amacıyla belirli bir miktar paranın teminat olarak yatırılması.
g)Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmekSilahla ilgili suçlarda veya riskli durumlarda silah bulundurma/taşıma yasağı.
h)Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamakMağdurun zararının tazminini güvence altına almaya yönelik tedbir.
i)Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermekAilevi sorumlulukların yerine getirilmesini sağlamaya yönelik tedbir.
j)Konutunu terk etmemek (Ev Hapsi)Şüpheli/sanığın evinden ayrılmasını yasaklar. Geçirilen her iki gün, cezanın mahsubunda bir gün sayılır.
k)Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemekŞüpheli/sanığın belirli bir coğrafi alanı terk etmesini yasaklar.
l)Belirlenen yer veya bölgelere gitmemekŞüpheli/sanığın belirli riskli alanlara yaklaşmasını engeller.

 

D. Adli Kontrol Kararını Vermeye Yetkili Merciler

Adli kontrol kararı verme yetkisi, kişinin özgürlüğünü kısıtlayan bir tedbir olması sebebiyle yalnızca hakime veya mahkemeye aittir.

  • Soruşturma Evresi (Sulh Ceza Hakimliği): Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturma aşamasında, şüphelinin adli kontrol altına alınmasına ilişkin karar, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hakimi tarafından verilir. Cumhuriyet savcısının bu istemi, hukuki ve fiili nedenleri içermeli ve adli kontrol uygulamasının neden yeterli olacağını somut olarak belirtmelidir. Sulh ceza hakimi, savcının talebi olmaksızın re’sen adli kontrol kararı veremez.
  • Kovuşturma Evresi (Mahkeme): Kovuşturma evresinde ise, yani iddianamenin kabulüyle başlayan yargılama aşamasında, sanığın adli kontrol altına alınmasına ilişkin karar mahkeme tarafından, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re’sen (kendiliğinden) verilebilir. Bu aşamada mahkeme, yargılamanın seyrine göre adli kontrol tedbirinin uygulanıp uygulanmayacağına karar verme yetkisine sahiptir.
  • İstinaf ve Temyiz Aşamasında Adli Kontrol Uygulaması: Hakkında mahkumiyet hükmü verilmiş ve bu hükümle ilgili olarak istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulmuş olması halinde, yeni bilgi ve belgelerin sunulması ve gerekirse ek delillerle birlikte kuvvetli suç şüphesi oluşmuş ve tutuklama sebebi de varsa tutuklama kararı verilebildiği gibi, adli kontrol de uygulanabilir.

Adli Kontrolün “Katalog Suçlar” Kapsamında Uygulanması Durumunda Karşılaşılan Olumsuzluklar

Adli kontrol kararı verilebilmesi için tutuklama nedenlerinin varlığı aranır. Katalog suçlar içinse tutuklama nedeninin var sayıldığı kabul edilir. Hukuk sisteminde, katalog suçların varlığı, ilgili koruma tedbirlerinin uygulanmasını kolaylaştıran bir “karine”olarak işlemektedir. Bu durum, yargı mercileri için adli kontrol veya tutuklama kararı vermeyi daha mümkün kılmaktadır.

Ancak, CMK m.100/3’e 2021 yılında “somut delillere dayanan” ifadesinin eklenmesiyle, katalog suçlarda dahi tutuklama nedeninin somut delillerle gösterilmesi amaçlanmıştır. Bu yasal değişiklik, keyfi ve gerekçesiz tutuklamaların önüne geçmeyi hedeflemişse de  katalog suçlarda tutuklama kararlarının hala “basmakalıp ve bireyselleştirilmemiş” gerekçelerle verildiği eleştirisi de çokça duyulmaktadır. 

Katalog suçların varlığı, adli kontrolün ölçülülük ilkesine uygunluğunu ve somut gerekçelendirme zorunluluğunu zayıflatma potansiyeli taşır. Eğer katalog suçlarda dahi somut gerekçe sunulmuyorsa, adli kontrol kararları da tutuklama gibi keyfi hale gelir. Anayasa Mahkemesi (AYM) ve AİHM’in gerekçesiz tutuklama kararlarını hak ihlali olarak değerlendirmesi, adli kontrol için de benzer bir gerekçelendirme standardı beklentisini tarafımızda yaratsa da maalesef maktu kararlarla sıkla karşılaşılmaktadır. 

AİHM, Buzadji/Moldova kararında, tutuklama tedbirini haklı kılacak ilgili ve yeterli gerekçenin, ilk tutuklama kararından itibaren sunulması gerektiğini belirtmiştir. Bu prensip, katalog suçlarda dahi somut delillere dayalı gerekçelendirme zorunluluğunu ortadan kaldırmaz. AYM de benzer şekilde, katalog suçun varlığının tek başına tutuklamayı haklı kılmadığını, somut olguların gösterilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu durum, adli kontrol kararlarının da katalog suçlara dayansa bile bireyselleştirilmiş ve somut gerekçelerle desteklenmesi gerekliliğini yinelemektedir

“Ev Hapsi” (Konut Terk Etmeme) Tedbirinin Hukuki Niteliği ve Cezadan Mahsubu

“Konutunu terk etmemek” (ev hapsi) adli kontrol tedbirlerinden biridir ve CMK m.109/3-j’de düzenlenmiştir. Bu tedbir altında şüpheli veya sanığın geçirdiği her iki gün, cezanın mahsubunda bir gün olarak dikkate alınır. Adli kontrol genel olarak tutuklamadan daha hafif bir tedbir olarak tanımlanır ve kişi özgürlüğünden tamamen yoksun bırakılmaz. Ancak ev hapsi, kişinin hareket özgürlüğünü ciddi şekilde kısıtlayan, fiilen tutuklamaya oldukça yakın bir tedbirdir.

Ev hapsinin ceza mahsubunda yarı oranında dikkate alınması, bu tedbirin fiilen bir “yarı-tutukluluk” hali olduğunu desteklemektedir. Bu durum, adli kontrolün genel tanımıyla (kişi özgürlüğünden tamamen yoksun bırakmama) da bir çelişki oluşturmaktadır. Yarı oranında mahsup, kanun koyucunun bu tedbiri tutuklamaya yakın bir ağırlıkta gördüğünün bir göstergesidir.

Ev hapsi tedbirinin yaygınlaşması, mahkemelerin tutuklama yerine daha “insancıl” bir alternatif sunarken, aslında kişinin özgürlüğünü önemli ölçüde kısıtlamaya devam ettiğini de göstermektedir. Bu durum, adil yargılanma hakkı bağlamında dikkatle değerlendirilmelidir. Özellikle uzun süreli ev hapsi kararları, AİHM ve AYM denetimine tabi olabilecek potansiyel hak ihlallerine yol açabilir. Bu nedenle, ev hapsi tedbirinin uygulanmasında da ölçülülük ilkesinin ve somut gerekçelendirme zorunluluğunun titizlikle gözetilmesi önemlidir.

III. Adli Kontrol Süresi ve Denetimi

A. Adli Kontrol Süreleri

Adli kontrol tedbirlerinin uygulanabileceği azami süreler, CMK’nın 110. maddesinde düzenlenmiştir. Bu süreler, suçun niteliğine ve yargılamanın yapıldığı mahkemenin görev alanına göre değişiklik gösterir.

  • Ağır Ceza Mahkemesinin Görevine Girmeyen İşlerde: Adli kontrol süresi en çok iki yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek bir yıl daha uzatılabilir. Bu durumda, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde adli kontrolün azami süresi toplamda üç yıla ulaşabilir.
  • Ağır Ceza Mahkemesinin Görevine Giren İşlerde: Adli kontrol süresi en çok üç yıldır. Bu süre de zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabilir. Uzatma süresi toplam üç yılı geçemez. Ancak, Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda bu süre dört yılı geçemez. Bu özel durumlar için adli kontrolün azami süresi yedi yıla kadar çıkabilir (3 yıl temel + 4 yıl uzatma).

Bu süreler, tutukluluk sürelerine benzer şekilde, yargılamanın uzamasının önüne geçmek ve kişisel özgürlükleri güvence altına almak amacıyla belirlenmiştir.

B. Suça Sürüklenen Çocuklar Bakımından Adli Kontrol Süreleri

CMK, suça sürüklenen çocukların özel durumlarını gözeterek adli kontrol süreleri bakımından lehe düzenlemeler getirmiştir. Kanunda öngörülen adli kontrol süreleri, suça sürüklenen çocuklar bakımından yarı oranında uygulanır. Bu durum, suça sürüklenen çocukların gelişimsel ihtiyaçları ve ceza muhakemesinin onlar üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirme amacını taşımaktadır.

Örneğin, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde suça sürüklenen çocuklar için azami adli kontrol süresi 1 yıl (2 yılın yarısı) ve uzatma süresi 6 ay (1 yılın yarısı) olup, toplamda 1 yıl 6 ay olabilir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde ise suça sürüklenen çocuklar için azami adli kontrol süresi 1 yıl 6 ay (3 yılın yarısı) ve uzatma süresi 1 yıl 6 ay (3 yılın yarısı) veya 2 yıl (4 yılın yarısı) olup, toplamda 3 yıl veya 3 yıl 6 ay olabilir.

C. Adli Kontrol Yükümlülüğünün Periyodik İncelenmesi

Adli kontrol tedbirinin geçici niteliği gereği, bu tedbirin devamının gerekip gerekmediği hususu belirli aralıklarla incelenmektedir. Bu inceleme mekanizması, tedbirin gereksiz yere uzatılmasını engellemeyi ve kişisel özgürlük hakkını korumayı amaçlamaktadır.

  • Soruşturma Evresinde: Şüpheli veya sanığın adli kontrol yükümlülüğünün devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda en geç dört aylık aralıklarla karar verilir. Bu karar, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hakimi tarafından verilmektedir. Bu periyodik inceleme, soruşturmanın ilerleyişine ve delil durumundaki değişikliklere göre tedbirin gerekliliğinin devam edip etmediği hususunun irdelenmesini emrederek; keyfi uygulamalardan kaçınılmasını amaçlar.  
  • Kovuşturma Evresinde: Kovuşturma evresinde ise mahkeme, hakkında adli kontrol kararı bulunan sanığın bu yükümlülüğünün devam edip etmeyeceğine en geç dört aylık süre içinde re’sen (kendiliğinden) karar verir. 

Adli kontrol kararına itiraz edilmese bile, bu periyodik incelemeler yasal bir zorunluluk olduğundan yapılmak durumundadır. Bu inceleme prosedürü, adli kontrolün bir cezaya dönüşmesini engellemek ve ölçülülük ilkesine uygunluğunu sürekli denetlemek için hayati önem arz etmektedir.

IV. Adli Kontrol Yükümlülüklerine Uymamanın Sonuçları

Adli kontrol tedbirine tabi tutulan şüpheli veya sanığın, kendisine yüklenen yükümlülüklere uyması hayati önem arz etmektedir . Bu yükümlülüklere bilerek veya bilmeyerek uyulmaması, ciddi hukuki sonuçlar doğurabilir ve kişinin özgürlüğünün daha ağır şekilde kısıtlanmasına yol açabilir.

A. Tutuklama Kararı Verilmesi

Şüpheli veya sanığın adli kontrol yükümlülüklerinden herhangi birine kasten uymaması halinde, hakkında tutuklama kararı verilebilir. Bu durum, adli kontrol tedbirinin ihlali halinde uygulanacak en ağır yaptırımdır. Örneğin, elektronik kelepçenin açılması veya belirlenen alanın dışına çıkılması adli kontrol kararının ihlali kabul edilir ve bu durumda kişinin tutuklanması söz konusu olacaktır.

Adli kontrol yükümlülüğüne aykırı davranılması geçerli bir sebebe dayanıyorsa (örneğin hastalık gibi), kişinin mazeretini bir dilekçe ile savcılığa yahut mahkemeye sunması ve adli kontrol tedbirinin devamını talep etmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, savcılık ya da mahkeme kişinin derhal tutuklanması yönünde karar verebilir. Bu durum, adli kontrolün bir denetim mekanizması olduğunu ve yükümlülüklere uyulmamasının yargılama sürecini olumsuz etkileyeceği varsayımına dayandığını göstermektedir.

CMK m.112 hükmü, adli kontrol yükümlülüklerini yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı merciinin hemen tutuklama kararı verebileceğini belirtmektedir. Bu hüküm, adli kontrolün ihlalinin, suçun ağırlığından bağımsız olarak tutuklamaya yol açabileceğini göstermesi bakımından önemlidir.

B. Tutuklama Süresi Sınırlandırması

Adli kontrol yükümlülüğünün ihlali nedeniyle verilen tutuklama kararlarında, tutukluluk süresi belirli sınırlar dahilinde tutulmuştur. Azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin ihlali halinde de hakim tutuklama kararı verebilir. Ancak, bu durumda tutuklama süresi ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde dokuz aydan, diğer işlerde iki aydan fazla olamaz.

Bu sınırlama, adli kontrol ihlali nedeniyle kişinin yeniden tutuklanması durumunda dahi, özgürlük kısıtlamasının orantılı ve makul sınırlar içinde kalmasını sağlamayı amaçlar. Bu, yasa koyucunun, adli kontrolün ihlalini cezalandırırken dahi, kişinin özgürlüğünden mahrumiyetinin süresini belirli bir çerçevede tutma iradesini yansıtmaktadır.

V. Adli Kontrol Kararına İtiraz

A. Adli Kontrole İtiraz Hakkının Hukuki Dayanağı ve Önemi

Adli kontrol kararları, tıpkı tutuklama kararları gibi, yargısal denetime tabi kararlardır ve bu kararlara karşı itiraz kanun yolu açıktır. İtiraz, hakim veya mahkeme tarafından verilen bir kararın, bir başka merci tarafından yeniden gözden geçirilmesini talep etme hakkını ifade eder. Bu hak, bireylerin temel haklarının korunması açısından kritik bir mekanizma olup, adaletin sağlanması ve adil yargılanma ilkelerinin bir gereğidir. Adli kontrol kararına itiraz, hukukun üstünlüğünün bir göstergesi olarak yargı sürecindeki dengelerin korunmasına yardımcı olur.

B. Adli Kontrole İtiraz Süresi ve Başlangıcı

Adli kontrol kararına karşı itiraz, kararın ilgililere tefhim veya tebliğ edildiği günden itibaren belirli bir süre içinde yapılmalıdır. Bu süre, 7499 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle 7 günden iki haftaya çıkarılmıştır. İtiraz süresi, kararın verildiği gün dikkate alınmaksızın, kararın öğrenildiği günden itibaren işlemeye başlar. Örneğin, karar 12 Ocak’ta verilmişse, itiraz için son gün 26 Ocak olacaktır. Bu süre, bireylerin haklarını hızlı bir şekilde aramalarını teşvik ederken, aynı zamanda kararın kesinleşmesi için de keskin bir çerçeve çizer.

C. Adli Kontrol Kararına İtiraz Edebilecek Kişiler

Adli kontrol kararına itiraz hakkı, geniş bir yelpazedeki ilgili kişilere tanınmıştır. Başta adli kontrol tedbirine tabi tutulan şüpheli veya sanık olmak üzere, aşağıdaki kişiler de itiraz hakkına sahiptir:

  • Şüpheli veya sanık.
  • Şüpheli veya sanığın avukatı (müdafii).
  • Tutuklanan kişinin yasal temsilcisi (babası, annesi veya varsa başka yasal temsilcisi).
  • Tutuklunun eşi.
  • Cumhuriyet savcısı (özellikle adli kontrol talebinin reddi veya tedbirin kaldırılması kararlarına karşı).
  • Katılan (mağdur) veya suçtan zarar gören ve katılan sıfatını alabilecek kişiler.

Bu geniş kapsamlı itiraz hakkı, adli kontrol tedbirinin hukuka uygunluğunun ve gerekliliğinin çeşitli açılardan denetlenmesini sağlamaktadır.

D. Adli Kontrol Kararına İtiraz Mercii ve İnceleme Usulü

Adli kontrol kararına itiraz, kararı veren mercie verilecek bir dilekçe veya zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Kararına itiraz edilen hakim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir. Yerinde görmezse, en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir.

İtirazı incelemeye yetkili merciler, kararı veren mahkemenin türüne göre değişiklik göstermektedir:

  • Sulh Ceza Hakimliği Kararlarına Karşı: 1 Ocak 2022 tarihinden itibaren yürürlüğe giren yeni düzenleme ile, sulh ceza hakimliklerinin tutuklama ve adli kontrol kararlarına karşı yapılan itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulunduğu asliye ceza mahkemesi hakimine aittir. Bu değişiklik, itiraz usulünde “dikey itiraz” sistemini getirerek, itirazların bir üst mahkeme tarafından incelenmesini sağlamıştır. Eğer sulh ceza hakimliği işleri, asliye ceza hakimi tarafından görülüyorsa, itirazı inceleme yetkisi ağır ceza mahkemesi başkanına aittir.
  • Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Kararlarına Karşı: Asliye ceza mahkemesi hakimi tarafından verilen kararlara yapılacak itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulundukları ağır ceza mahkemesince yapılır.
  • Ağır Ceza Mahkemesi Kararlarına Karşı: Ağır ceza mahkemesi tarafından verilen kararlara yapılacak itirazların incelenmesi, eğer o yerde birden çok ağır ceza dairesi varsa, numara olarak kendisini izleyen daireye; son numaralı daire için ise birinci daireye aittir.Eğer o yerde tek ağır ceza dairesi varsa, itiraz en yakın ağır ceza mahkemesi tarafından incelenir.

İtiraz incelemesi genellikle dosya üzerinden yapılır ve duruşma yapılmaz. Ancak, incelemeyi yapan merci, gerekli gördüğünde Cumhuriyet savcısını ve ardından müdafii veya temsilciyi dinleyebilir. 

Adli Kontrole İtirazın Sonuçları ve Yargı Kararlarının Etkisi

İtiraz mercii, adli kontrol kararını inceledikten sonra iki temel karar verebilir:

  • İtirazın Kabulü: Eğer itiraz mercii, adli kontrol kararının hukuka aykırı veya gereksiz olduğuna kanaat getirirse, itirazı kabul ederek adli kontrol kararını kaldırır. Bu durumda şüpheli veya sanığın yükümlülükleri derhal kaldırılır. Adli kontrol tedbiri yerine daha hafif bir tedbirin yeterli olacağı düşünülüyorsa, adli kontrolün içeriği değiştirilebilir veya yükümlülüklerin bütünüyle veya kısmen kaldırılmasına karar verilebilir.
  • İtirazın Reddi: Eğer itiraz mercii, adli kontrol kararını yerinde bulursa, itirazı reddeder ve adli kontrol tedbiri devam eder. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir ve bir daha itiraz edilemez. Ancak, ilk defa itiraz mercii tarafından verilen tutuklama kararlarına karşı itiraz yolu açıktır.

Adli kontrol kararına yapılan itiraz, tedbirin uygulanmasını durdurmaz. Yani, itiraz süreci devam ederken şüpheli veya sanık adli kontrol yükümlülüklerine uymaya devam etmek zorundadır.

Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararları, adli kontrol kararlarının gerekçelendirilmesi ve ölçülülük ilkesine uygunluğu konusunda önemli standartlar belirlemiştir. Özellikle AİHM ve AYM, koruma tedbirlerinin soyut gerekçelerle değil, somut delil ve olgulara dayalı olarak verilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu durum, itiraz süreçlerinde kararların hukuka uygunluğunun titizlikle incelenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. 

VI. Haksız Adli Kontrol Nedeniyle Tazminat

Tazminat Talep Etme Hakkı

Ceza muhakemesi sürecinde uygulanan koruma tedbirleri, kişinin özgürlüğünü kısıtlaması nedeniyle, hukuka aykırı veya haksız yere uygulanmaları halinde tazminat hakkı doğurabilir. Haksız adli kontrol tedbirinden kaynaklanan zararların giderilmesi, Anayasa’nın 19. maddesi ve CMK’nın 141. maddesi ile güvence altına alınmıştır.

Kişiler, aşağıdaki hallerde haksız koruma tedbiri nedeniyle tazminat davası açabilirler:

  • Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler.
  • Kanuni gözaltı süresi içinde hakim önüne çıkarılmayanlar.
  • Kanuni hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklananlar.
  • Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyenler.
  • Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilenler.
  • Mahkûm olup da gözaltı veya tutuklulukta geçirdiği süre, hükümlülük süresinden fazla olanlar.
  • Anayasa Mahkemesi, adli kontrol tedbirinin tutuklamaya alternatif olma niteliği gereği, Anayasa’da öngörülen kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önleme gibi amaçlarla verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu, adli kontrolün de haksız uygulanması halinde tazminat hakkı doğurabileceği anlamına gelmektedir.

Yasal Uyarı: Bu yazı genel bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup, hukuki danışmanlık niteliği taşımaz. Yazılarımız düzenli aralıklarla kontrol ediliyor olsa da; Her gün değişen içtihatlar neticesinde yazımızın güncelliği de garanti edilememektedir. Her somut olay kendi özel koşullarına göre değerlendirilmelidir. Hak kayıpları yaşamamak için profesyonel hukuki yardım almanız tavsiye edilir.

Tıkla, Paylaş

inde Yer Alan Diğer Yazılar