Boşanma davasının süresi, davanın anlaşmalı veya çekişmeli olmasına göre değişir. Anlaşmalı boşanma davaları genellikle tek celsede (duruşmada) sonuçlanır; eğer taraflar tüm konularda anlaşmış ve gerekli şartlar tamamlanmışsa, mahkeme genelde ilk duruşmada boşanmayı gerçekleştirir. Bu durumda kararın kesinleşmesi ve nüfusa işlemesi ile birlikte süreç genellikle birkaç hafta ila birkaç ay içinde tamamlanabilir. Çekişmeli boşanma davaları ise daha uzun sürer: delil toplanması, tanık dinlenmesi ve bilirkişi incelemeleri gibi aşamalar nedeniyle ortalama 9 ay ile 3 yıl arasında devam edebilir. Büyük şehirlerde ve iş yükünün fazla olduğu mahkemelerde çekişmeli boşanmaların sonuçlanması 3 yılı aşabilmektedir. Her somut dosyanın süresi, ihtilaflı konuların sayısına ve yargının yoğunluğuna göre farklılık gösterir.

Anlaşmalı boşanma, eşlerin boşanmanın tüm koşullarında (velayet, nafaka, mal paylaşımı, tazminat gibi) uzlaşarak birlikte mahkemeye başvurması veya açılan davayı karşılıklı protokolle anlaşmaya çevirmesidir. Anlaşmalı boşanmada taraflar bir boşanma protokolü hazırlayarak haklarını ve yükümlülüklerini belirler; hakim her iki tarafı dinledikten sonra genellikle tek celsede boşanmaya karar verir. Çekişmeli boşanma ise eşlerin boşanma veya boşanmanın koşulları konusunda anlaşamadığı durumlarda gerçekleşir. Bu durumda davacı eş boşanma davasını açar, diğer eş karşı çıkabilir veya farklı taleplerde bulunabilir. Çekişmeli davada mahkeme, öne sürülen boşanma sebebinin ispatını, kusur durumlarını ve fer’i talepleri (nafaka, tazminat vb.) detaylı olarak inceler. Kısaca, anlaşmalı boşanmada süreç hızlı ve uzlaşıya dayalı iken, çekişmeli boşanmada uyuşmazlık olduğundan süreç daha uzun ve mücadeleli geçer.

Türk Medeni Kanunu’na göre anlaşmalı boşanma kararı verilebilmesi için bazı şartlar vardır: (1) Evlilik en az 1 yıl sürmüş olmalıdır. Bir yıldan kısa evliliklerde anlaşmalı boşanma yolu mümkün değildir, bu durumda boşanma davası çekişmeli olarak görülür. (2) Eşlerin, boşanma ve sonuçları konusunda (nafaka, velayet, mal paylaşımı, tazminat gibi) tam bir anlaşmaya varmış olmaları gerekir. Bu anlaşma, yazılı bir boşanma protokolü şeklinde mahkemeye sunulur. (3) Her iki eş de duruşmaya bizzat katılıp boşanma iradelerini hakime sözlü olarak doğrulamalıdır. Hakim, tarafların beyanlarını dinleyerek protokolü uygun bulursa boşanmaya karar verir. Anlaşmalı boşanma için ayrıca tarafların özgür iradeyle protokolü imzalaması şarttır; baskı veya tehdit altında yapılan anlaşma geçerli olmaz. Bu koşullar sağlandığında mahkeme genellikle tek celsede anlaşmalı boşanmaya hükmeder.

 Boşanma halinde ortak çocuğun velayeti, çocuğun üstün yararı gözetilerek anneye veya babaya verilir. Mahkeme, velayet kararında çocuğun yaşı, ihtiyaçları, anne-babanın bakım koşulları ve ilgisi gibi pek çok faktörü değerlendirir. Küçük yaşlardaki (özellikle henüz öz bakımını yapamayan) çocukların velayeti genellikle anneye bırakılır, zira anne bakımı bu dönemde önemli görülür. Ancak annenin şartları uygun değilse (örneğin ciddi hastalık, kötü yaşam koşulları, çocuğa bakamama durumu) babaya da velayet verilebilir. Daha büyük çocuklarda (örneğin 8-10 yaş üzeri) mahkeme çocuğun görüşünü de dikkate alır; çocuk kendisini kimin yanında daha iyi hissedeceğini söyleyebilir ve bu istek makul ise göz önünde tutulur. Özetle, velayet konusunda cinsiyet yönünde otomatik bir tercih yoktur; önemli olan çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimi için hangi ebeveynin daha uygun şartları sağladığıdır. Mahkeme kararı gerekçesinde bu koşulları açıklar ve çocuğun menfaatine en uygun velayet düzenlemesini yapar.

Boşanma davasında iki tür nafaka söz konusu olabilir: (1) İştirak nafakası (çocuk nafakası) ve (2) Yoksulluk nafakası. İştirak nafakası, velayet kendisine verilmeyen ebeveynin, çocuğun bakım ve eğitim masraflarına katkı için ödediği nafakadır. Miktarı belirlenirken çocuğun ihtiyaçları, eğitim giderleri ve ebeveynlerin gelir durumları dikkate alınır. Yoksulluk nafakası ise boşanma sonucu yoksulluğa düşecek kusursuz veya daha az kusurlu eşin, diğerinden talep ettiği destektir. Bunu genellikle ekonomik durumu zayıf olan eş (çoğunlukla kadın) talep eder. Mahkeme nafaka miktarını belirlerken tarafların maddi durumlarını, hayat standartlarını ve kusur oranlarını göz önünde bulundurur. Örneğin, gelir düzeyi yüksek eşin, çalışmayan eşe boşanma sonrası geçinebileceği makul bir aylık nafaka ödemesine karar verilebilir. Nafaka tutarı zamanla ekonomik koşullara göre yeniden belirlenebilir; taraflar anlaşamazsa mahkemeden artırma veya indirme talep edebilirler. Kanunen yoksulluk nafakası süresizdir (yeni bir evlilik, vefat veya ciddi durum değişikliği olmadıkça devam eder).

Mahkeme kararıyla hükmedilen nafakanın (ister çocuk nafakası ister yoksulluk nafakası olsun) düzenli ödenmesi yasal bir zorunluluktur. Nafaka ödenmezse, alacaklı (nafaka hakkı olan) taraf icra dairesi aracılığıyla işlem başlatabilir ve icra takibi yaparak nafaka borcunun tahsilini talep edebilir. Ayrıca nafakanın ödenmemesi durumunda hukuk sistemi bir yaptırım öngörmüştür: borçlu hakkında icra ceza mahkemesine şikayet yoluyla tazyik hapsi uygulanabilir. İcra mahkemesi, ödenmeyen nafaka için borçluya üç aya kadar hapis cezası verebilir. Bu bir tazyik (zorlayıcı) hapsi olup, kişi nafaka borcunu ödediği anda serbest bırakılır. Örneğin, 3 aylık nafaka birikmiş ve ödenmemişse, alacaklının şikayeti üzerine hakim 3 aya kadar hapse karar verebilir; ancak borç ödenirse hapis cezası derhal kaldırılır. Bu nedenle nafaka borcunu aksatmamak önemlidir, aksi halde hem mal varlığına haciz gelebilir hem de özgürlüğü kısıtlayan yaptırımlarla karşılaşılabilir.

Eşler arasında mal rejimi kural olarak evlilik tarihinde başlayan edinilmiş mallara katılma rejimidir (aksi bir sözleşme yoksa). Bu rejime göre, evlilik süresince tarafların çalışarak edindikleri mallar (ev, araba, birikimler gibi) ortak kabul edilir ve boşanma halinde eşit olarak paylaşılır. Örneğin evlilik sırasında alınan bir ev, her iki eşin de edinilmiş malı sayılır ve boşanmada değeri yarı yarıya bölüşülür. Ancak kişisel mallar paylaşıma dahil edilmez. Kişisel mal kapsamına evlenmeden önce sahip olunanlar, miras veya bağış yoluyla gelen kazançlar, manevi tazminat gelirleri gibi kalemler girer; bunları herkes kendi üzerinde tutar. Boşanma davası sonuçlandıktan sonra mal paylaşımı davası açılarak, taraflar edindikleri malların tasfiyesini talep edebilir. Mahkeme, her eşin katkı payını ve alacağını hesaplayıp bir alacak hakkı belirler. Bu alacak genelde para olarak ödenir. Kısaca, evlilik birliği içinde elde edilen değerler yarı yarıya bölünür, kişisel mallar ise sahibinde kalır. Eşler evlilik öncesi yaptıkları bir mal rejimi sözleşmesiyle farklı bir paylaşım kuralı belirlemişlerse (örn. mal ayrılığı), paylaşım o sözleşmeye göre yapılır.

Evet. Boşanmada maddi tazminat, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden mevcut veya beklenen menfaati zedelenen tarafın isteyebileceği tazminattır. Örneğin, eşinden boşanma nedeniyle ekonomik olarak zarar görecek veya standartı düşecek bir kişi, kusurlu taraftan maddi tazminat talep edebilir. Manevi tazminat ise boşanmaya neden olan karşı tarafın ağır kusurlu davranışlarıyla (aldatma, şiddet, onur kırıcı eylemler gibi) kişilik hakları zedelenen tarafın isteyebileceği manevi zararın karşılığıdır. Mahkeme, tazminat taleplerini değerlendirirken tarafların kusur derecelerine bakar: Tazminat talep eden eşin daha az kusurlu veya hiç kusurlu, diğer eşin ise ağır kusurlu olması gerekir. Miktar belirlenirken tarafların sosyo-ekonomik durumu ve kusurun ağırlığı dikkate alınır. Örneğin aldatılan bir eş, manevi olarak yıprandığı için hakim uygun görürse karşı taraftan manevi tazminat alabilir. Aynı şekilde, evlilik boyunca işini bırakmış ve boşanma ile ekonomik kayba uğrayan bir eş, maddi tazminat talep edebilir. Bu talepler boşanma davasıyla birlikte ileri sürülür ve karar verilir.

Türk hukukunda düğünde takılan ziynet eşyalarının kime ait olduğu konusunda Yargıtay içtihatları istikrar kazanmıştır: Kural olarak düğün takıları kime takıldıysa ona aittir. Örneğin düğünde takılan bilezikler, kolyeler genellikle kadına takılır ve kadının üzerinde bırakılır. Boşanma durumunda kadın, ziynet eşyalarını kendi alır; erkek taraf bu altınları kadına iade etmek zorundadır (eğer kadından alıp bozdurmadıysa). Erkek tarafın ailesi veya akrabaları tarafından erkeğe özgü takılan (örneğin erkek saati gibi) eşyalar ise erkeğe ait kabul edilir. Ancak uygulamada çoğu ziynet (kolye, bilezik vs.) kadına takıldığı için genellikle daha çok kadının ziynet eşyası vardır.

Yargıtayın içtihat değişikliği takıların kime takıldıysa ona ait olduğunu kabul etmekle beraber eşlerin birisinin kullanımına özgü olduğu belli olan takıların hangi eşe takıldığının bir önemi olmaksızın, kullanımına özgülenmiş eşe ait olduğu kabul edilmektedir. Örneğin, ancak bir kadının kullanımına özgülenebilecek bilezik erkeğin üzerine dahi takılmış olsa kadına aittir. Sandığa atılan ziynet eşyaları üzerindeyse iki tarafın eşit hakkı olmakla birlikte ancak burada da sandığa atılan ziynet eşyasının bir tarafın kullanımına özgü olmaması gerekir. Örneğin, erkek saati sandığa atılmış olsa dahi erkeğin kabul edilir. 

Eşler arasında bu konuda anlaşmazlık çıkarsa boşanma davası sırasında veya sonrasında taraflar ziynet alacağı davası açarak altınlarını talep edebilir. Mahkemede düğün takılarına dair iddialar genellikle kamera kayıtlarıyla ispatlanıyor olsa da, tanık beyanlarıyla da ispatlanabilir. 

Türk hukukunda düğünde takılan ziynet eşyalarının kime ait olduğu konusunda Yargıtay içtihatları istikrar kazanmıştır: Kural olarak düğün takıları kime takıldıysa ona aittir. Örneğin düğünde takılan bilezikler, kolyeler genellikle kadına takılır ve kadının üzerinde bırakılır. Boşanma durumunda kadın, ziynet eşyalarını kendi alır; erkek taraf bu altınları kadına iade etmek zorundadır (eğer kadından alıp bozdurmadıysa). Erkek tarafın ailesi veya akrabaları tarafından erkeğe özgü takılan (örneğin erkek saati gibi) eşyalar ise erkeğe ait kabul edilir. Ancak uygulamada çoğu ziynet (kolye, bilezik vs.) kadına takıldığı için genellikle daha çok kadının ziynet eşyası vardır.

Yargıtayın içtihat değişikliği takıların kime takıldıysa ona ait olduğunu kabul etmekle beraber eşlerin birisinin kullanımına özgü olduğu belli olan takıların hangi eşe takıldığının bir önemi olmaksızın, kullanımına özgülenmiş eşe ait olduğu kabul edilmektedir. Örneğin, ancak bir kadının kullanımına özgülenebilecek bilezik erkeğin üzerine dahi takılmış olsa kadına aittir. Sandığa atılan ziynet eşyaları üzerindeyse iki tarafın eşit hakkı olmakla birlikte ancak burada da sandığa atılan ziynet eşyasının bir tarafın kullanımına özgü olmaması gerekir. Örneğin, erkek saati sandığa atılmış olsa dahi erkeğin kabul edilir. 

Eşler arasında bu konuda anlaşmazlık çıkarsa boşanma davası sırasında veya sonrasında taraflar ziynet alacağı davası açarak altınlarını talep edebilir. Mahkemede düğün takılarına dair iddialar genellikle kamera kayıtlarıyla ispatlanıyor olsa da, tanık beyanlarıyla da ispatlanabilir. 

Boşanma sonrası çocukların velayeti tek ebeveynde olduğunda, diğer ebeveynin çocukla kişisel ilişki kurma hakkı vardır. Mahkeme, çocuğun üstün yararını gözeterek velayet verilmeyen anne veya baba lehine iştirak (görüş) günleri belirler. Bu genellikle her ay belirli haftasonları, okul tatillerinin bir kısmı (yaz tatili, yarıyıl tatili) ve bayramların bir bölümü şeklindedir. Örneğin karar, babanın her ayın 1. ve 3. haftası cumartesi 10:00’dan pazar 18:00’e kadar çocuğu alıp kişisel ilişki kurmasını düzenleyebilir. Ya da anne için benzer görüş süreleri tanınabilir. Velayet kendisinde olmayan taraf, mahkemenin belirlediği bu gün ve saatlerde çocuğunu görebilir, evine götürebilir veya birlikte vakit geçirebilir. Velayet sahibi ebeveyn bu görüşme hakkına saygı göstermek ve çocuğu belirtilen zamanlarda hazır etmek zorundadır. Eğer velayet sahibi taraf görüşe engel olursa, diğer ebeveyn çocukla görüşme hakkını yargı yardımıyla zorla da olsa kullanabilir. Kısacası, çocuk anne-babasından tamamen kopmaz; mahkeme düzenli ve dengeli bir kişisel ilişki takvimi oluşturarak ebeveyn-çocuk bağının sürdürülmesini sağlar.

Uzaklaştırma kararı, aile içi şiddet veya tehdit durumlarında, şiddet uygulayan (veya uygulama ihtimali bulunan) kişiyi mağdurdan geçici süre uzak tutmaya yönelik bir koruyucu tedbirdir. 6284 sayılı Kanun kapsamında, örneğin eşinden fiziksel/psikolojik şiddet gören bir kişi, en yakın polis merkezine veya aile mahkemesine başvurarak koruma talep edebilir. Hakim, çok kısa sürede (aynı gün) geçici bir uzaklaştırma kararı verebilir. Bu karar ile şiddet uygulayan eş veya aile ferdi, belli bir süre (ilk etapta genelde 1 ay) evden uzaklaştırılır, konuta ve mağdura yaklaşması yasaklanır. Gerekirse mağdurun iş yerine, çocukların okuluna yaklaşmama gibi ek tedbirler de konur. Uzaklaştırılan kişi, bu süre zarfında evin yakınında bile bulunamaz; aksi takdirde kolluk kuvvetleri tarafından uyarılır ve ihlal devam ederse hapse varan yaptırımlarla karşılaşabilir. Uzaklaştırma süresi bitince gerekiyorsa hakim kararı uzatabilir. Ayrıca mağdur için de geçici maddi yardım, barınma tedbiri, kimlik bilgilerinin gizlenmesi gibi koruyucu kararlar alınabilir. Bu mekanizma, özellikle Adana gibi büyük şehirlerde aile içi şiddetin önlenmesinde etkin şekilde kullanılmakta olup, şiddet mağdurlarının hızla korunmasını sağlamaktadır.

Boşanma davası açabilmek için öncelikle bir boşanma dava dilekçesi hazırlanmalıdır. Bu dilekçede evlilik bilgileri, boşanma sebebi ve talepler (nafaka, velayet, mal paylaşımı, tazminat gibi) belirtilir. Dilekçeye ek olarak temel belge evlilik cüzdanı veya nüfus kayıt örneğidir; günümüzde UYAP sistemi üzerinden mahkeme nüfus kaydını görebildiği için genelde ayrıca sunmaya gerek kalmayabilir, ancak mümkünse evlilik cüzdanının fotokopisi eklenir. Eğer varsa anlaşmalı boşanma protokolü, her iki eş tarafından imzalanmış olarak dilekçeye eklenir. Ayrıca davacı eşin kimlik fotokopisi ve dava harcının ödendiğine dair makbuz da sunulmalıdır. Dava, eşlerin son 6 ay birlikte oturduğu yer aile mahkemesinde açılır (örneğin Adana’da yaşayanlar, Adana Aile Mahkemesi’nde davayı açabilir). Anlaşmalı boşanmada her iki eş birlikte de dava açabilir veya biri açıp diğeri kabul dilekçesi verebilir. Çekişmeli boşanmada dilekçede boşanma nedenini destekleyen her türlü delil (mesela fotoğraf, mesaj kayıtları, tanık listesi) de belirtilmelidir. Özetle, boşanma dilekçesi ve nüfus kayıt belgesi temel evrak olup, dava harcı yatırılarak aile mahkemesine başvuru yapılır.

Evet, eşlerden birinin istememesi halinde dahi diğer eş çekişmeli boşanma davası açabilir. Boşanma, tek tarafın başvurusu ve haklı bir sebebe dayanması durumunda da gerçekleşebilir. Bu durumda boşanmak isteyen eş, Türk Medeni Kanunu’nda sayılan boşanma sebeplerinden birine dayalı olarak (örn. evlilik birliğinin sarsılması, aldatma, terk, şiddetli geçimsizlik gibi) dava açar. Davalı eş boşanmak istemediğini belirtse bile, mahkeme somut olgulara bakar. Eğer davacı, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını veya diğer boşanma sebebini yeterli delillerle ispatlarsa, hakim karşı tarafın rızası olmasa bile boşanmaya karar verebilir. Özellikle şiddet, hakaret, sadakatsizlik gibi ağır kusur durumlarında tek tarafın istememesi sonuca engel olmaz. Ancak hiçbir ciddi sebep yokken sadece bir tarafın keyfi istememesi yeterli olmaz; mahkeme evliliğin çekilmez hale gelip gelmediğini değerlendirir. Kanunda ayrıca üç yıl ayrı yaşama halinde boşanma imkanı gibi özel hükümler de vardır. Sonuç olarak, eşiniz boşanmak istemese bile, haklı nedenleriniz varsa tek taraflı boşanma davasıyla evliliği sona erdirebilirsiniz; süreç çekişmeli olarak ilerler ve uzlaşma olmadığından biraz uzun sürebilir.

Evet. Gerek yoksulluk nafakası gerekse çocuk için iştirak nafakası, koşullar değiştiğinde yeniden düzenlenebilir. Nafaka alacaklısı taraf, ekonomik koşulların değişmesi, enflasyon, çocuğun büyümesiyle masrafların artması gibi nedenlerle ödediği/aldığı nafakanın artırılması için mahkemeye başvurabilir. Örneğin, boşanma üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra hayat pahalılığı çok yükselmişse ve bağlanan nafaka yetersiz kalmışsa, nafaka alacaklısı nafaka artırım davası açabilir. Mahkeme, tarafların güncel gelir durumunu, ihtiyaçlarını, enflasyon oranlarını değerlendirerek hakkaniyete uygun bir artış yapabilir. Aynı şekilde nafaka ödeyen kişi de, gelirinde ciddi düşüş olmuşsa veya nafaka alanın durumu düzelmişse nafakanın indirilmesini talep edebilir. Yani nafaka miktarı mutlak değil, değişken bir yükümlülüktür. Taraflar anlaşarak da nafakayı artırıp azaltabilirler. Ancak anlaşma yoksa hakim kararı gerekir. Uygulamada genellikle belli aralıklarla (örneğin her yıl TÜFE oranında) artış yapılması yönünde anlaşmalar protokollere konulur; bu yoksa dahi ihtiyaç halinde dava yoluyla güncelleme mümkündür.

Evet, boşanma veya velayet davası sonucunda verilen velayet kararı kesin bir hüküm olmakla birlikte, ileride şartların önemli ölçüde değişmesi halinde velayetin değiştirilmesi mümkündür. Çocuğun velayeti hangi ebeveynde ise, diğer ebeveyn belirli koşullarda velayet değişikliği davası açabilir. Örneğin velayet verilen anne bakımı ihmal etmeye başlamışsa, çocuğun eğitim ve sağlık ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa veya çocuğa kötü davranıldığı tespit edilirse baba mahkemeye başvurup velayetin kendisine verilmesini talep edebilir. Mahkeme, çocuğun menfaatini ilk planda tutarak yeni durumu değerlendirir. Eğer gerçekten çocuğun gelişimi velayet sahibi yanında tehlikedeyse veya diğer ebeveyn artık daha uygun bir ortam sağlayabiliyorsa, hakim velayeti değiştirebilir. Bir başka örnek, velayet sahibinin uzun süreli yurt dışına gitmesi ve çocuğu bırakmak zorunda kalması gibi durumlardır; bu gibi değişiklikler de velayet değişimine yol açabilir. Kısacası velayet kararından sonra ortaya çıkan önemli ve sürekli değişiklikler velayetin yeniden düzenlenmesine imkan tanır. Bu davalarda da çocuğun görüşü belli bir yaşın üstündeyse dikkate alınır ve gerekiyorsa pedagog/uzman görüşü istenir.

Sadece dini tören (imam nikahı) ile yapılan ve resmi nikahı olmayan birliktelikler, Türk hukukuna göre resmi evlilik sayılmaz. Bu nedenle, resmi nikah olmadan yaşayan eşler arasında Medeni Kanun’un evlilik hükümleri (nafaka, mal rejimi, miras gibi) uygulanmaz. Örneğin yalnız imam nikahıyla birlikte yaşayan bir kadın, ayrılık durumunda kanunen boşanma davası açamaz veya eşinden yoksulluk nafakası talep edemez, çünkü hukuken evli kabul edilmezler. Mal paylaşımı konusunda da yasal evlilik olmadığı için eşit hak iddia edemez, ancak genel hükümlere göre katkısını ispat ederse alacak davası açabilir. Bu tür ilişkilerde doğan çocuklar ise evlilik dışı doğmuş sayılır; babalık tanıma veya mahkeme kararı ile belirlenirse çocuk babaya karşı nafaka ve miras haklarına sahip olur (anne bakımından durum fark etmez, anne bellidir). Özetle, imam nikahı dini bir ritüeldir ve tek başına yasal evlilik statüsü sağlamaz; bu yüzden resmi nikah yapılmadıkça eşler arasında hukuk düzeni koruması ve haklar oldukça sınırlıdır. Bu nedenle, beraberliklerini hukuk önünde güvenceye almak isteyen çiftlerin mutlaka resmi nikah kıymaları önerilir.

Babalık davası, evlilik dışında doğan bir çocuğun babasının mahkeme kararıyla belirlenmesi için açılan davadır. Anne veya çocuk (çocuğun temsilcisi), biyolojik babaya karşı bu davayı açar. Amaç, çocuğun babasının tespit edilmesi ve babaya karşı hukuki yükümlülüklerin tesis edilmesidir. Babalık davası sonucunda mahkeme, genellikle DNA testi gibi güçlü delillerle, davalı erkeğin çocukla biyolojik bağını saptar ve babalığa hükmeder. Bu karar ile çocuk, baba yönünden soybağı kazanır. Bunun sonucunda çocuk, baba tarafından nüfusa kaydedilir, babanın soyadını alabilir ve babadan nafaka talep edebilir. Ayrıca baba vefat ederse çocuk yasal mirasçısı olur. Evli olmayan anneden doğan çocuklarda babanın hak ve yükümlülükleri (nafaka, miras, velayet hakkı vb.) oluşması için ya babanın rızasıyla tanıma veya babalık hükmü gerekir. Babalık davası, baba olabileceği iddia edilen erkeğin çocuğu kabul etmemesi durumunda devreye girer. Başarılı olursa çocuğun babası resmi olarak tescil edilir ve çocuk hukuki olarak evlilik içi doğan çocuklarla aynı haklara sahip olur.

 Boşanma sonrası çocuğun velayeti anneye verilmişse, anne çocuğun babasının soyadını taşıması konusunda bazı durumlarda değişiklik talep edebilir. Önceden, anne evlense bile çocuğun soyadını tek başına değiştirmesi mümkün değildi; babanın soyadı kalıyordu. Ancak son yıllarda yargı kararlarıyla annelere bu konuda kolaylık sağlandı. Özellikle Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın güncel içtihatlarına göre, boşanmış anne, velayet kendisinde olan çocuğun soyadını değiştirmesi talebiyle aile mahkemesine başvurabilir. Mahkeme, çocuğun üstün yararını göz önüne alarak annesinin bekarlık soyadını almasına izin verebilir. Uygulamada anne, kendi kızlık soyadını çocuğuna vermek için dava açtığında, eğer çocuğun menfaati gerektiriyorsa (örneğin anneyle farklı soyadı taşımaktan doğan sosyal zorluklar, babanın ilgisizliği vb. sebeplerle) bu talep kabul ediliyor. Yakın geçmişte (2022 civarı) verilen kararlarla, velayet sahibi annenin tek başına da çocuğun soyadını değiştirebileceği yönünde emsal kararlar oluştu. Dolayısıyla artık boşanmış ve çocuğun velisini alan bir anne, babanın soyadı yerine kendi soyadını çocuğuna verebilmek için mahkemeden onay alabilir ve çocuğun soyadı resmi olarak değiştirilebilir.

Evlat edinme, bir çocuğun biyolojik olmayan ebeveynler tarafından yasal olarak aileye katılmasıdır. Türk hukukuna göre evlat edinmenin bazı şartları vardır: (1) Evlat edinen kişi veya eşler, en az 30 yaşında olmalıdır (eğer evlat edinen eşlerden biri kendi üvey çocuğunu evlat edinecekse 30 yaş şartı aranmaz, 18 yaş yeterlidir). (2) Evlat edinilecek çocuk, evlat edinenin en az 18 yaş küçüğü olmalıdır. Örneğin 35 yaşındaki biri 18 yaşından büyük bir kişiyi evlat edinemez (istisna: eşin 18 yaşından büyük öz çocuğunu, haklı sebep varsa evlat edinebilir). (3) Eşlerin birlikte evlat edinmesi gerekir; evliyseniz ancak birlikte evlat edinebilirsiniz (tek başına evlat edinmek için bekâr olmalısınız veya eşinizin rızasıyla onun çocuğunu edinebilirsiniz). (4) Evlat edinilecek çocuğun, biyolojik ailesinin rızası (veli/vasi izni) gereklidir. Ancak terk edilmiş veya aile izni aranmayan durumda mahkeme kararıyla bu şart aşılabilir. (5) Çocuğun belirli bir süre (genellikle bir yıl) evlat edinecek aile yanında foster (koruyucu aile) statüsünde kalması ve uyumunun denetlenmesi istenir. (6) 12 yaşından büyük çocukların rızası aranır; çocuk uygun bulmazsa evlat edinme olmaz. Bu şartlar sağlandığında mahkeme kararıyla evlat edinme gerçekleşir ve çocuk evlat edinenin nüfusuna geçer, öz evlat gibi tüm haklara sahip olur (soyadı değişir, mirasçı olur, velayet evlat edinenlere geçer).

Adana Aile Hukuku Sıkça Sorulan Sorular

Yukarıda verili bilgiler bilgilendirme amaçlı olup, yayınlandıkları tarihte yer alan güncel mevzuat ve içtihatlar ışığında paylaşılmıştır. Bu bilgiler hergün değişen kanuni uygulamalar neticesinde değişkenlik gösterebileceğinden içeriklerin güncelliği tarafımızca garanti edilememektedir. Bu doğrultuda, hukuki ihtilafınızla ilgili profesyonel bir destek almanız şiddetle tavsiye edilir. 

Aile hukuku, özellikle boşanma süreci ile ilgili olarak bireyler arasında en çok merak edilen soruları içeren alanlardan biridir. Taraflar açısından hem duygusal hem de hukuki anlamda yıpratıcı olabilen bu süreç, aynı zamanda velayet, nafaka, mal paylaşımı gibi birçok alt başlığı da içinde barındırmaktadır. Bu nedenle vatandaşların sürece dair detaylı bilgiye ulaşabilmesi fazlasıyla önem arz etmektedir. 

Bu sayfada, boşanma süreci hakkında en sık sorulan sorulara detaylı ancak sade cevaplar verilmiştir. Anlaşmalı ve çekişmeli boşanma arasındaki farklar, ne kadar süreceği, hangi belgelerin gerektiği, Adana’daki boşanma mahkemelerinin uygulamaları gibi birçok konu açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.

Boşanma davaları yalnızca iki taraf arasındaki anlaşmazlıkla sınırlı değildir; boşanma davaları çocukların durumu, maddi talepler ve geleceğe dair düzenlemeler gibi hassas konular içermektedir. Bu nedenle hukuki süreci doğru kavramak, tarafların hak kaybına uğramasını önleyecektir.

Aile ve Boşanma Hukuku Hakkında Makaleler

YBS Hukuk | Adana Avukatlık Bürosu olarak sürekli değişen kanun maddeleri ve dinamik yargıtay görüşleri ışığında düzenli aralıklarla makaleler üretmekteyiz. Aile ve Boşanma Hukukuyla ilgili ürettiğimiz makalelerin tamamını görüntüleyebilir, her makalenin en altında yer alan sıkça sorulan soruları ve cevaplarını okuyabilirsiniz.

Reşatbey Mh. 62017 SK. N:8 Billur Apt. K:1 D:3 Seyhan/Adana

ybs@ybshukuk.com.tr

Telefon

+90 552 310 19 99

Hafta İçi: 09:00 | 17:00

YBS Hukuk | Adana Avukatlık bürosu İletişim formu