İçindekiler
ToggleTürk hukukunda tutuklama, ceza muhakemesi sürecinin en kritik ve bireyin temel hak ve özgürlüklerine en doğrudan müdahale eden koruma tedbirlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Henüz suçluluğu kesinleşmemiş bir şüpheli veya sanığın özgürlüğünün geçici olarak kısıtlanması anlamına gelen tutuklama, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) kapsamında sıkı şartlara bağlanmıtştır. Bu tedbirin temel amacı, yargılamanın sağlıklı ilerlemesini sağlamak, delillerin muhafazasını temin etmek ve muhakeme sonunda verilebilecek olası bir cezanın infazını güvence altına almaktır.
Tutuklama, mahiyeti itibarıyla bir ceza veya cezanın infaz aracı değildir; aksine, muhakeme sürecine hizmet eden geçici ve istisnai bir araç olarak konumlanmaktadır. Hukuk devleti ilkesi uyarınca, ceza muhakemesinde asıl olan tutuksuz yargılamadır. Tutuklamanın “koruma tedbiri” niteliğinin sürekli olarak vurgulanması, onun bir “ceza” olarak algılanmasının ve uygulanmasının önüne geçme çabasını da ortaya koymakta; bu doğrultuda getirilen “Tutuklama Şartları” da önem arz etmektedir. Bu durum, özellikle uzun tutukluluk süreleri ve soyut gerekçelerle verilen tutuklama kararları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından sıkça ihlal kararı verilen Türk yargı pratiğindeki temel bir soruna işaret etmektedir. Uygulamada tutuklamanın adeta peşin bir cezaya dönüştüğü göz önünde bulundurulduğunda, tutuklamanın “koruma tedbiri” sıfatıyla kalması gerekliliğinin önemi de ortadadır. Tutuklama Şartlarının gerçekleşmediği olaylarda dahi tutuklama kararı verilebiliyor olması, uygulamada yaşanan eksiklikleriyse göz önüne sermektedir.
Bu durum, özellikle uzun tutukluluk süreleri ve soyut gerekçelerle verilen tutuklama kararları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından sıkça ihlal kararı verilen Türk yargı pratiğindeki temel bir soruna işaret etmektedir. Uygulamada tutuklamanın adeta peşin bir cezaya dönüştüğü göz önünde bulundurulduğunda, tutuklamanın “koruma tedbiri” sıfatıyla kalması gerekliliğinin önemi de ortadadır.
Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda tutuklama, Anayasa’nın 19. maddesi ve AİHS’nin 5. maddesi ile güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına doğrudan müdahale eden bir tedbir olması nedeniyle özel bir öneme sahiptir. Bu nedenle, tutuklanma tedbirinin uygulanması sıkı şartlara bağlanmış (Tutuklama Şartları) ve tutuklama CMK’nın 100 ila 108. maddeleri arasında detaylıca düzenlenmiştir. Tutuklamanın bu denli önemli ulusal ve uluslararası düzenlemelerde yer alması, birey özgürlüğünün temel bir insan hakkı olarak ne kadar değerli olduğunu ve bu hakkın kısıtlanmasının ancak çok istisnai durumlarda ve sıkı denetim altında mümkün olabileceğini göstermektedir.
Bu, Türk hukuk sisteminin insan hakları standartlarına uyum çabasının bir yansımasıdır. Ancak, yasal düzenlemelerin bu kadar kapsamlı olmasına rağmen, yargı pratiğinde hala sorunlar yaşanması ve ihlal kararlarının verilmesi, hukuki metinlerdeki ideal düzenleme ile uygulama arasında bir boşluk veya uyumsuzluk olduğunu göstermektedir. Bu durum, yasal düzenlemelerin tek başına yeterli olmadığını, aynı zamanda yargı mensuplarının insan hakları bilinci ve uygulamadaki hassasiyetinin de kritik olduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle “katalog suçlar” ve “soyut gerekçeler” gibi konular, bu uyumsuzluğun en somut örneklerini teşkil etmektedir. Bu durum, sadece bireysel hak ihlallerine yol açmakla kalmayıp, aynı zamanda adalet sistemine olan güveni de sarsmakta ve uluslararası alanda ülkenin insan hakları karnesini olumsuz etkilemektedir.
Yakup Buğrahan SEVDİ tarafından yazılan bu hukuki değerlendirme ve bilgilendirme yazısı, Türk hukukunda tutuklama kararı ve tutuklamaya itiraz kurumunu, ilgili mevzuat (CMK), doktrin görüşleri ve güncel yargı kararları (Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, AİHM) ışığında kapsamlı bir şekilde incelemeyi amaçlamaktadır. Bu yazının temel amacı, bu karmaşık hukuki süreci hem hukukçular hem de konu hakkında bilgi edinmek isteyen vatandaşlar için anlaşılır kılmak, hak ve yükümlülükleri netleştirmek ve güncel hukuki gelişmelere ışık tutmaktır.
1. Tutuklama Şartları (CMK Madde 100)
Tutuklama kararı verilebilmesi için Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinde belirtilen bir dizi şartın bir arada bulunması zorunludur. Bu şartlar, birey özgürlüğüne yapılan müdahalenin hukuka uygunluğunu ve meşruiyetini sağlamak amacıyla titizlikle belirlenmiştir.
A. Tutuklama Şartlarından Biri Olarak; Kuvvetli Suç Şüphesinin Varlığı: Somut Delillerin Önemi
Tutuklama kararı verilebilmesi için ilk ve en temel şart, şüpheli veya sanığın suçu işlediğine dair “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin” bulunmasıdır. Soyut şüphe veya yalnızca bir kanaat, tutuklama için yeterli değildir; şüphenin somut olgulara ve elle tutulur delillere dayanması, ciddi ve ikna edici olması gerekmektedir. Kuvvetli suç şüphesi, mevcut delillere göre kişinin mahkum olma ihtimalinin yüksek olduğu anlamına gelmektedir.
Yasa koyucu, keyfi tutuklamaların önüne geçmek ve masumiyet karinesini korumak amacıyla, eski düzenlemedeki “olgular” ibaresi yerine yapılan değişiklikle “somut deliller” ibaresini tercih etmiştir. Bu değişiklik, tutuklama kararının daha güçlü ve objektif kanıtlara dayanmasını sağlayarak birey özgürlüğüne yönelik müdahalede keyfiliği azaltma amacı gütmektedir. Bu durum, yargılamanın temelini oluşturan delil toplama ve değerlendirme süreçlerinin titizlikle yürütülmesi gerektiğini göstermektedir; aksi takdirde, tutuklama gibi ağır bir tedbir hukuka aykırı hale gelebilmektedir. Yargıtay kararları da bu somut delil şartının önemini sürekli olarak vurgulamaktadır.
B.Tutuklama Şartlarından Biri Olarak; Tutuklama Nedenlerinin Bulunması
Kuvvetli suç şüphesinin varlığı, tutuklama kararı için tek başına yeterli değildir; kanunlarda belirtilen bir tutuklama nedeninin de somut olayda gerçekleşmiş olması aranmaktadır. Bu nedenler, yargılamanın amacına ulaşmasını engelleyebilecek somut riskleri bertaraf etmeye yöneliktir. Bu nedenler;
- Kaçma veya Saklanma Şüphesi: Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması bir tutuklama nedeni olarak kabul edilmektedir. Kişinin konutunu değiştirmesi, pasaport alması, suç yerini terk etmesi veya arandığında bulunamaması gibi durumlar bu şüpheye örnek teşkil edebilmektedir. Bu tür somut olgular, kişinin yargılamadan kaçma eğiliminde olduğunu göstermektedir.
- Delilleri Karartma (Yok Etme, Gizleme, Değiştirme) veya Tanık/Mağdur Üzerinde Baskı Şüphesi: Şüpheli veya sanığın davranışları; delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa bu da bir tutuklama nedeni olarak değerlendirilmektedir. Örneğin, mağdurun yasaya uygun olmayan şekilde uzlaşmaya zorlanması, bu durumun somut bir göstergesi olabilmektedir. Bu nedenler, yargılama sürecinin sağlıklı işlemesini ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını tehdit eden somut riskler olarak karşımıza çıkmaktadır. Tutuklama, bu risklerin gerçekleşmesini önlemek için bir “araç” olarak işlev görmektedir. Yargı makamlarının bu riskleri somut olgularla ortaya koyma yükümlülüğü, tutuklama kararının hukuki denetlenebilirliğini artırmakta ve keyfi uygulamaları sınırlamaktadır.
Delilleri Karartma (Yok Etme, Gizleme, Değiştirme) veya Tanık/Mağdur Üzerinde Baskı Şüphesi: Şüpheli veya sanığın davranışları; delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa bu da bir tutuklama nedeni olarak değerlendirilmektedir. Örneğin, mağdurun yasaya uygun olmayan şekilde uzlaşmaya zorlanması, bu durumun somut bir göstergesi olabilmektedir. Bu nedenler, yargılama sürecinin sağlıklı işlemesini ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını tehdit eden somut riskler olarak karşımıza çıkmaktadır. Tutuklama, bu risklerin gerçekleşmesini önlemek için bir “araç” olarak işlev görmektedir. Yargı makamlarının bu riskleri somut olgularla ortaya koyma yükümlülüğü, tutuklama kararının hukuki denetlenilebilirliğini artırmakta ve keyfi uygulamaları sınırlamaktadır.
I. Katalog Suçlar ve Yasal Karineler
CMK’nın 100. maddesinin 3. fıkrasında sayılan bazı suçların işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilecektir. Bu suçlara halk arasında “katalog suçlar” denilmektedir. Katalog suçlarda koruma tedbirlerinin uygulanması bir karine olarak kabul edilirken, katalog dışı suçlarda tedbir uygulanması için istisnai durumların gerçekleşmesi gerekmektedir.
Aşağıdaki tabloda, CMK Madde 100/3’te sayılan katalog suçlar detaylı olarak sunulmuştur. Bu tablo, hukuki metinlerde dağınık halde bulunan bilgilendirmeyi derli toplu sunmayı amaçlamaktadır.
Suç Türü (Kanun) | Madde Numaraları | Açıklama |
---|---|---|
Türk Ceza Kanunu (5237 Sayılı) | ||
Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlar | 76, 77, 78 | İnsanlığa karşı işlenen ağır suçlar. |
Göçmen Kaçakçılığı ve İnsan Ticareti | 79, 80 | Yasa dışı göç ve insan sömürüsü. |
Kasten Öldürme | 81, 82, 83 | Bir insanı kasten öldürme eylemleri. |
Kasten Yaralama (Silahla işlenmiş ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış) | 86 (fıkra 3, bent e), 87 | Silahla veya ağır sonuç doğuran kasten yaralama. |
İşkence | 94, 95 | Kişiye karşı uygulanan işkence eylemleri. |
Cinsel Saldırı | 102 (birinci fıkra hariç) | Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar. |
Çocukların Cinsel İstismarı | 103 | Çocuklara yönelik cinsel istismar eylemleri. |
Hırsızlık | 141, 142 | Malvarlığına karşı işlenen hırsızlık. |
Yağma | 148, 149 | Cebir veya tehdit kullanarak mal alma. |
Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti | 188 | Uyuşturucu madde üretimi ve ticareti. |
Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma | 220 (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç) | Suç örgütü kurma veya yönetme. |
Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar | 302, 303, 304, 307, 308 | Devletin varlığına ve güvenliğine yönelik suçlar. |
Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar | 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315 | Anayasal düzene karşı işlenen suçlar. |
Özel Kanunlarda Yer Alan Suçlar | ||
Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun (6136 Sayılı) | 12 | Silah kaçakçılığı suçları. |
Bankalar Kanunu (4389 Sayılı) | 22 (fıkra 3 ve 4) | Zimmet suçu. |
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu (4926 Sayılı) | Hapis cezasını gerektiren suçlar | Kaçakçılık suçları. |
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (2863 Sayılı) | 68, 74 | Kültürel ve doğal varlıklara karşı suçlar. |
Orman Kanunu (6831 Sayılı) | 110 (fıkra 4 ve 5) | Kasten orman yakma suçları. |
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu (2911 Sayılı) | 33 | Toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili suçlar. |
Terörle Mücadele Kanunu (3713 Sayılı) | 7 (fıkra 3) | Terör suçları. |
Kadına Karşı Kasten Yaralama Suçu | – | (Ek: 12/5/2022-7406/9md.) |
Sağlık Kurum ve Kuruluşlarında Görev Yapan Personele Karşı Kasten Yaralama Suçu | – | (Ek: 12/5/2022-7406/9md.) |
CMK 100/3’e 2021 yılında eklenen “somut delillere dayanan” ibaresine rağmen, uygulamada katalog suçlarda hala otomatik veya soyut gerekçelerle tutuklama kararı verildiği görülmektedir. Anayasa Mahkemesi ve AİHM, katalog suç olsa dahi somut gerekçe sunulması gerektiğini vurgulamaktadır. Ne var ki, yasa koyucunun bu amacı uygulamada tam olarak karşılık bulamamakta, bu da önemli bir çelişkiyi gözler önüne sermektedir.
Yasal karine, yargı makamları için bir kolaylık sağlamakta ve tutuklama nedeninin varlığını otomatik olarak kabul etme eğilimini beslemektedir. “Somut delil” şartı, bu otomatikliği kırmaya yönelik olsa da, yerleşik uygulamalar ve belki de iş yükü gibi faktörler nedeniyle tam olarak içselleştirilememiştir.
AYM ve AİHM kararları, bu karinenin tek başına yeterli olmadığını, her somut olayda tutuklama nedenlerinin varlığının ayrıca ve somut olarak gerekçelendirilmesi gerektiğini vurgulayarak bu boşluğu doldurmaya çalışmaktadır. Bu durum, yasal düzenlemelerin tek başına yeterli olmadığını, yargı kültürünün ve uygulayıcıların zihniyetinin de insan hakları standartlarına uygun şekilde dönüşmesi gerektiğini göstermektedir; aksi takdirde, yasa metni ile uygulama arasında sürekli bir gerilim yaşanmaya devam edecektir.
II. Ölçülülük (Orantılılık) İlkesi ve Tutuklamanın İstisnai Niteliği
Tutuklama kararı verilirken “işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez” ilkesine sıkı sıkıya uyulması gerekmektedir. Bu ilke, tutuklamanın her koşulda değil, yalnızca zorunlu ve orantılı olduğu durumlarda başvurulması gereken istisnai bir tedbir olduğunu vurgulamaktadır.
Ölçülülük ilkesi, müdahalenin amaca ulaşmak için elverişli, gerekli ve orantılı araçlara başvurulması gerektiğini ifade etmektedir. Eğer daha hafif bir koruma tedbiriyle, örneğin adli kontrolle, aynı amaca ulaşılabilecekse, tutuklama tercih edilememektedir. Hakimin, bu ilke gereği, somut olayın özelliklerine göre en az kısıtlayıcı tedbiri seçmesi gerekmektedir. Ölçülülük, yargıcın takdir yetkisini sınırlayan ve tutuklamanın keyfi bir cezalandırma aracı haline gelmesini engelleyen temel bir insan hakları prensibi olarak karşımıza çıkmaysa da uygulamada bu ilkenin göz ardı edilmesi, özellikle katalog suçlarda adli kontrol tedbirinin göz ardı edilerek doğrudan tutuklamaya başvurulması, AİHM ve AYM tarafından sıkça ihlal nedeni olarak görülmektedir. Bu durum, yargılamanın adil olma niteliğini zedeleyebilmekte ve yargılama sürecini, birey özgürlüğünü keyfi olarak kısıtlayan bir araca dönüştürebilmektedir. Ölçülülük ilkesinin doğru uygulanması, adil yargılanma hakkının temel bir güvencesidir.
III. Tutuklama Yasağı Bulunan Haller (Tutuklama Yasakları)
Türk hukukunda, belirli suçlar ve durumlar için tutuklama kararı verilmesi kesin olarak yasaklanmıştır.
Tutuklama yasağı bulunan başlıca haller şunlardır:
- Sadece adli para cezasını gerektiren suçlarda, tutuklama kararı verilememektedir
- Hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda (vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç) tutuklama kararı verilememektedir.
- Onbeş yaşını doldurmamış çocuklar hakkında, üst sınırı beş yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren fiillerden dolayı tutuklama kararı verilememektedir.
Bu yasaklar, tutuklamanın ağırlığı ve birey özgürlüğüne olan müdahale göz önüne alındığında, belirli durumlarda bu müdahalenin kesinlikle orantısız olacağı kabulüne dayanmaktadır. Kanun koyucu, bu tür durumlarda yargıcın takdir yetkisini kaldırarak, özgürlük kısıtlamasını mutlak olarak engellemektedir. Bu husus, özellikle masumiyet karinesi ve ölçülülük ilkesinin somut bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yasaklar, hukuk devletinde birey özgürlüğünün korunmasına verilen önemi göstermekte ve yargılamanın amacının cezalandırmak değil, maddi gerçeği bulmak olduğunu defaatle vurgulamaktadır.
2. Tutuklama Kararının Verilmesi ve Tutuklama Süreci
Tutuklama kararının verilmesi, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) belirli usul ve esaslara bağlanmıştır. Bu süreç, birey özgürlüğüne yapılan ciddi bir müdahaleyle sonuçlandığı için, usuli uygulamada titizlik önemlidir.
I. Tutuklama Kararını Kim Verir (Soruşturma ve Kovuşturma Evresi)
Türk hukuk sisteminde tutuklama kararı verme yetkisi yalnızca hakim veya mahkemeye ait olmakla birlikte; Cumhuriyet savcısının tutuklama kararı verme yetkisi bulunmamaktadır. Bu yetki ayrımı, güçler ayrılığı ilkesinin ve birey özgürlüğünün korunmasının bir gereği olarak karşımıza çıkmaktadır. Savcılık, soruşturmayı yürüten ve suçlamayı temsil eden bir organ iken, hakim (veya mahkeme) bağımsız ve tarafsız bir şekilde birey özgürlüğüne müdahaleyi denetleyen bir organdır. Bu ayrım, keyfi tutuklamaların önüne geçmek için kritik bir güvence sağlamaktadır.
- Soruşturma Evresi: Soruşturma aşamasında şüphelinin tutuklanmasına, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hakimi karar verir. Sulh ceza hakimi, savcının talebi olmadan re’sen (kendiliğinden) tutuklama kararı veremez.
- Kovuşturma Evresi: Kovuşturma aşamasında sanığın tutuklanmasına, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya mahkemece re’sen karar verilebilmektedir.
- Kural olarak, şüpheli veya sanığın yokluğunda tutuklama kararı verilmesi yasaktır. Bu kuralın iki istisnası bulunmaktadır: bu istisnalar kaçaklar hakkında tutuklama kararı verilebilmesi ve tutuklama isteminin reddi kararına itiraz edilmesi üzerine dosya üzerinden tutuklama kararı verilebilmesi durumlarıdır.
II. Kararın Gerekçeli Olması Zorunluluğu (Soyut Gerekçelerden Kaçınma)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda, kararın gerekçeli olması zorunludur. Bu gerekçe, kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını, tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça göstermelidir. “Suçun mahiyeti, kanıt durumu, dosya kapsamı” gibi genel, basmakalıp ve bireyselleştirilmemiş soyut ifadeler gerekçe olarak kabul edilmemekteyse; uygulamada bu tür kararların sıklıkla verildiği de bir gerçektir.”
Gerekçeli karar zorunluluğu, yargılamanın şeffaflığı ve denetlenebilirliği için elzemdir. Ancak uygulamada bu konuda ciddi sorunlar yaşanmakta ve AİHM ile AYM tarafından Türkiye aleyhine verilen birçok ihlal kararının temelini bu gerekçe yetersizliği oluşturmaktadır. Gerekçe yetersizliği, yargılamanın denetlenebilirliğini ve şeffaflığını zayıflatmaktadır. Uygulamada, iş yükü, alışkanlıklar gibi faktörler, soyut gerekçelerin kullanımına yol açabilmektedir. Bu durum, yasal metinlerin ötesinde, yargı etiği ve pratiklerinin dönüşmesi gerektiğini göstermektedir. Gerekçe yetersizliği, adil yargılanma hakkının ihlaline yol açmakta, bireylerin hukuki güvenliklerini zedelemekte ve yargı sistemine olan güveni azaltmaktadır.
III. Şüpheli & Sanığın Sorguda Temel Hakları; Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkı
Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin (avukatın) yardımından yararlanmak zorundadır. Müdafi bulunmaksızın tutuklama kararı verilmesi mümkün değildir. Bu durum, adil yargılanma hakkının ve silahların eşitliği ilkesinin temel bir güvencesi olarak karşımıza çıkar. Özellikle tutuklama gibi özgürlük kısıtlayıcı bir tedbirin söz konusu olduğu durumlarda, avukatın varlığı, şüphelinin/sanığın haklarının korunması ve hukuka aykırı uygulamaların önlenmesi açısından hayati önem taşımaktadır.
Şüpheli veya sanığın sorguda sahip olduğu diğer temel haklar şunlardır:
- Susma hakkı: Şüpheli veya sanık, kendisine yöneltilen suçlamalar hakkında ifade vermeme hakkına sahiptir.
- Lehe delil toplama isteme hakkı: Şüpheli veya sanık, kendi lehine olan delillerin toplanmasını veya sunulmasını talep edebilmektedir.
- Savunma hakkı: Şüpheli veya sanık, aleyhindeki şüpheleri ortadan kaldırmak ve kendi lehine argümanlar sunmak için savunma hakkını kullanabilmektedir.
Müdafiin varlığı, şüphelinin/sanığın hukuki bilgi eksikliğinden kaynaklanan mağduriyetini engellemekte, ifade özgürlüğünü güvence altına almakta, delil toplama süreçlerini denetlemekte ve genel olarak adil yargılanma hakkının temelini oluşturmaktadır. Avukat olmaksızın alınan ifadelerin delil değeri konusundaki tartışmalar, müdafi zorunluluğunun pratik sonuçlarını göstermektedir.
IV. Tutuklama Kararının Bildirilmesi ve Yakınlarına Haber Verme
Tutuklama kararı verildiğinde, kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilmekte ve ayrıca bir örneği yazılı olarak kendilerine verilmektedir. Bu usuli husus, kararın şeffaflığını sağlamak ve kişinin haklarını öğrenmesini temin etmek açısından önemlidir.
Ayrıca, tutuklanan kişinin bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, hakimin kararıyla gecikmeksizin haber verilmektedir. Bu bildirim, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla tutuklunun bizzat kendisi tarafından da yapılabilir. Bu bildirim yükümlülüğü, tutukluluğun gizli saklı bir işlem olmasını engellemekte, şeffaflığı sağlamakta ve tutukluya yönelik olası insanlık dışı muamelelerin önlenmesinde bir güvence teşkil etmektedir. Şeffaflık ve hesap verebilirlik, hukuk devletinin temel unsurlarıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2021/298 E., 2022/791 K. Sayılı Kararı (CMK MD. 100)(Katalog Suçlarda Dahi Hakimin Takdir Yetkisi): Bu kararda, CMK 100. maddesi uyarınca tutuklama şartları oluşsa bile tutuklama kararı verip vermemekte hakimin takdir yetkisi olduğu vurgulanmıştır. Karar, tutuklamanın bir koruma tedbiri olduğunu ve hakimin, kanunda belirtilen tutuklama nedenleri mevcut olsa dahi, somut olayın özelliklerine göre tutuklama kararı vermeyebileceğini belirtmektedir. Bu, tutuksuz yargılamanın asıl olduğu ilkesini pekiştirmekte ve katalog suçların dahi otomatik tutuklama nedeni sayılmaması gerektiğini desteklemektedir.
Yasal Uyarı: Bu yazı genel bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup, hukuki danışmanlık niteliği taşımaz. Yazılarımız düzenli aralıklarla kontrol ediliyor olsa da; Her gün değişen içtihatlar neticesinde yazımızın güncelliği de garanti edilememektedir. Her somut olay kendi özel koşullarına göre değerlendirilmelidir. Hak kayıpları yaşamamak için profesyonel hukuki yardım almanız tavsiye edilir.
Tutuklama Hakkında Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
Tutuklama Nedir ve Hangi Amaçla Uygulanır?
Tutuklama, henüz suçluluğu kesinleşmemiş bir şüpheli veya sanığın özgürlüğünün geçici olarak kısıtlanması anlamına gelen bir koruma tedbiridir. Amacı, yargılamanın sağlıklı ilerlemesini sağlamak, delillerin muhafazasını temin etmek ve muhakeme sonunda verilebilecek olası bir cezanın infazını güvence altına almaktır. Tutuklama bir ceza değil, yargılama sürecine hizmet eden istisnai bir araçtır.
Tutuklama Kararı Hangi Şartlarda Verilir?
Tutuklama kararı verilebilmesi için Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinde belirtilen şu şartların bir arada bulunması zorunludur: kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması ve kanunda belirtilen bir tutuklama nedeninin (kaçma şüphesi veya delilleri karartma/baskı yapma şüphesi) gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Ayrıca, tutuklamanın işin önemi ve beklenen ceza ile ölçülü olması gerekmektedir.
Katalog Suçlar Nelerdir ve Tutuklama Kararını Nasıl Etkiler?
Katalog suçlar, CMK’nın 100. maddesinin 3. fıkrasında sayılan ve işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde tutuklama nedeni var sayılabilen suçlardır. Bu suçlar arasında kasten öldürme, cinsel saldırı, uyuşturucu ticareti gibi ağır suçlar bulunmaktadır. Katalog suçlarda tutuklama nedeni var sayılsa da, Anayasa Mahkemesi ve AİHM, somut gerekçe sunulması gerektiğini vurgulamaktadır.
Tutuklama Kararını Kim Verir?
Türk hukuk sisteminde tutuklama kararı verme yetkisi yalnızca hakim veya mahkemeye aittir; Cumhuriyet savcısının tutuklama kararı verme yetkisi bulunmamaktadır. Soruşturma evresinde soruşturma savcısının talebiyle sulh ceza hakimi, kovuşturma evresinde ise mahkeme karar vermektedir.